Girişimci Riskleri ve Girişimcinin Önündeki Engeller

girisimci-riskleri-girisimcinin-onundeki-engeller

Girişimci riskleri ve girişimcinin önündeki engeller başlıklı yazımda girişimciliğe adım atmış veya atacak olan kimseler için, yaşanılan tecrübelere göre olası risk ve engelleri paylaşacağım.

Doğaldır ki bu konuların her biri, üzerinde çok daha fazla durmaya değer önemde olup, yalnız yazı yoluyla anlatımı
güçtür. Ama yine de, merak edilen konular olup, genellikle düşülen hatalar, bu konulara önem verilmeyişinden
doğmaktadır.

Bu yazılarla her zaman girişimcilere değil bazen de onlara çeşitli imkanlar yaratması gerekenlere ya da girişimcilerin
önlerine engel çıkaranlar mevzubahistir.

Görüyoruz ki insanımız ve özellikle de gençlerimiz kendi işlerini kurma konusunda müthiş isteklidir.

Bu iyi hoş ama onları cesaretlendirmekle iş bitmez. Birilerinin de, girişimcilerin önlerindeki engelleri temizlemesi lazım. (Arkalarından itmek de lazım ama şimdilik onu bırakalım). Bu konuda hemen herkese düşen görevler var.

Ben burada bunları tek tek saymaya kalksam herhalde 1-2 yıl sürekli yazmam lazım. O halde bir başka yolla bunu yapmaya çalışacağım: Girişimcilerin önündeki engelleri tek tek saymak yerine, bu engellerin niçin ortaya çıktığına bakmak daha doğrudur.

Çeşitli görevlilerimiz, yani ister belediye zabıta memuru, ister vergi dairesindeki kontrolör, isterse bir yüksek memur ya da politikacı olsun, bu “kendi işini kurma” konusunu genellikle pek anlamamıştır.

İnanmayanlar, bir basit anket yapabilirler. Demin saydığım görev sahiplerinden bulabildiklerine şu soruyu sorup cevap istesinler: “Kendi işimi kurmak istiyorum. Acaba bunu yapabilir miyim?”.

Kendilerine verilecek cevap, %99 olasılıkla yine bir soru olacaktır: “Peki, iş kurmak için paran var mı?”.
Ben bunu çok denedim. İşsizlikle mücadele önlemlerinden birinin de kendi işini kurmanın desteklenmesi olduğunu kim duysa, “ama insanların parası yoksa nasıl iş kursunlar?” tepkisinden başkasını aldığımı hatırlamıyorum. Halbuki
durumun böyle olmadığını, maddi kaynakların (illa ki para olmayabilir) mutlaka gerekli olduğunu, ama ondan önce başka koşullar gerektiğini yazmıştım.

Bu ön-koşullara sahip olmaksızın para sahibi olmak veya birisinden bulabilmek ise bir şans değil şanssızlıktır.(Susuz
kalan bir insanın denize rastlaması bir şans değil ölümcül bir şansızlıktır!)

Bu genel cevap aslında şunu anlatmaktadır; Görevlilerimiz girişimcilikle ilgili pek az şey bilmektedirler. Bu nedenle de kendi işini kurmak isteyenlere yardım edebilecek (ya da engel olmayabilecek) durumda olduklarının farkında değillerdir. Şimdi bunun üzerinde duracağım.

 

HAKSIZ REKABET, GİRİŞİMCİ RİSKLERİNDEN EN BÜYÜĞÜ OLABİLİR!

Girişimcilik yapanlara nasıl destek sağlanır? Bunun birçok yolu vardır. Bunlardan bazıları doğru, bazıları yanlış olsa da çok sayıda yöntem düşünülebilir. Bunlar arasından doğru yöntemlere işaret edilip,eğri metodlara dikkat çekilmesi, girişimcilere yardım etmekle yükümlü kuruluşlara yapılabilecek en iyi yol gösterme hizmetidir.

Girişimci risklerini azaltmanın ve onlara destek sağlamanın, bulunabilecek en yanlış yolu “direkt destek” sağlamaktır. Girişimcilere destek sağlamaktan sorumlu bir kuruluş (örneğin KOSGEB), elindeki kaynaklarla girişimcilere “direkt” olarak destek sağlamaya kalkarsa bu, o kuruluşun girişimciler açısından “yok” olması anlamına gelir. Çünkü, çok çeşitli konularda çalışabilecek yüzbinlerce küçük girişimcinin ihtiyaçlarının, tek kuruluş tarafından karşılanabilmesi mümkün değildir. Kuruluşların sıra memurları bu tür yöntemleri pek severler. Çünkü ‘çeşitli’ tatminler ancak bu yolla sağlanabilir. Tepe yöneticileri ise bu ‘doğal eğilimi’ sezmeli ve de mutlaka önlemelidirler.

Destek sağlamanın, bulunabilecek ikinci en yanlış yolu, büyük bütçeli soyut projeler tanımlamaktır.“Girişimciliğin
sosyo-ekonomik parametrelerinin tarihsel bir incelemesi” gibi projelerden bucak bucak kaçılmalıdır. Bu tür projelere çok meraklı tipler vardır. Bir kamu kuruluşunun sırtından voli vurmak isteyenler, her nasılsa üniversiteye kapağı
atmış ve en yeni bilgisi 1900 tarihli dinozorlar, Türkiye’yi yolunacak tavuk, burada yaşayanları da akıl özürlü varsayan, yabancı ülke okullarında sözüm ona ders veren paragözler ve onların Türkiye’deki uyanık uzantıları, bu tiplerden yalnızca birkaçıdır. Bunların bazıları vakıf vb örgütlenmeler içinde, bazıları dafree-lance olabilmektedirler.
Girişimcilere destek sağlamak durumunda olan kuruluşların birinci ödevi, kendilerini yani kamu parasını bu tür “sülük”lerden korumaktır.

Bu korumanın da en güvenli yolu, girişimciliğin önündeki engellerin nasıl kaldırılacağını ve nasıl destekleneceklerini
belirten bir çalışma dokümanı hazırlamaktır. Bu tür bir dokümanın en önemli içerik maddesi, “haksız rekabetin önlenmesi”dir. Özellikle küçük girişimcilerin önündeki en aşılmaz (ve de en haksız) engel,özel sektör kılığındaki kamu’dur (kuzu postlu kurt gibi). Bu, şu demektir: Bazı kamu kuruluşları, çeşitli nedenlerle bazı özel kuruluşlara sermaye iştirakinde bulunmuşlardır. Herhangi bir mal veya hizmete ihtiyacı olup da onu iç piyasadan sağlayamayan kamu kuruluşları, çareyi, yeni kurulacak şirketlere sermaye olarak katılmakta bulmuşlardır. Kuruluş, statü olarak bir A.Ş. veya Ltd. şirkettir ama ortakları içinde bir veya daha fazla sayıda kamu kuruluşu vardır. Ancak daha sonra yeni ve tamamen özel girişimcilerin kurdukları şirketler doğmuş ama kuzu postlu kurtlar da ortadan kalkmamıştır (hisselerini satarak kendilerini ortadan kaldırabilirlerdi). Şimdi bir mal veya hizmet satın alınacağında, kamu kuruluşu şöyle düşünmektedir:“Benim de ortağı olduğum bir özel kuruluş dururken niçin başkasından satın alayım? Ayrıca bu yolla çeşitli söylentileri de önlerim.” Nitekim, piyasada danışmanlık hizmeti veren girişimcilerin karşısında TÜSTAŞ denilen bir özel(!) kuruluş, aşılmaz bir blok oluşturmuştur. Girişimcilerin bir bölümü ise çareyi, bununla rekabet etmeye kalkışmak yerine -ki imkansızdır, çünkü kamu kaynağı kullanır-, onunla ortak iş yapmakta bulmuşlardır. Bu, tek örnek olmayıp belediyelerin yüzlerce benzer şirketi vardır ve çoğu, özel girişimcilerin yollarını kapamışlardır.

Girişimci risklerini azaltmanın en kolay yolu, iş verecekleri kuruluşların sermayelerinin % 100 özel kişi / kuruluşlara ait olmasını aramak, diğerlerine ise İŞ VERMEMEKTİR. Bu familya içine dahil kuruluş tiplerinden birisi de vakıflardır. Vakıfların kar amacı gütmemeleri yanıltıcı olmamalıdır. Vakıf yöneticileri, vakfın gelirlerinden pay almayabilirler, ama çeşitli hizmetlerini vakıf aracılığıyla karşılayarak bir “örtülü gelir” de sağlayabilirler. Bu nedenle, girişimcilere destek sağlayacak kişi ve kuruluşlar, bu tür “kuzu”lara da dikkat etmelidirler.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>